بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

Bediüzzaman Said Nursî / Şerh: Molla Muhammed Ali Doğan

Hava zerrelerinin harika vaziyetleri. Radyo, televizyon, telsiz, cep telefonu gibi cihazların çalışmasındaki sır. Canlıların nefes alması, bitkilerin büyümesi, elektrik, ısı ve ışığın nakledilmesinde havanın çok önemli rolü. Havanın, emir ve irade-i İlâhiyyenin arşı olmasının izahı.
Kâinâtın zâhiren açık göründüğü halde hakîkaten kapalı olan kapıları, ancak Kur’ân-ı Hakîm’in irşâdına kulak verildiği takdirde açılabilir; lâkin o Kitâb-ı Mu’ciznümâ dahi tılsımdır. O Kelâm-ı İlâhî’nin mühim tılsımlarını izn-i İlâhî ile Risâle-i Nur halletmiştir. Bilhassa 30. Söz olan “Ene ve Zerre Risâlesi”, 23. Lem’a olan “Tabiat Risâlesi”, 10. Söz olan “Haşir Risâlesi” ve “Hüve Nüktesi” gibi mühim eserlerde bu müşkillerin halledildiğini görmek mümkündür.

Hava zerresinde Ellah’ın varlığının ve birliğinin cerhedilemez bir şekilde îzâh ve isbât edildiği “Hüve Nüktesi” işte o anahtar eserlerden birisidir. Hüve Nüktesi “Gençlik Rehberi” içinde yer aldığı zaman buradaki kuvvetli îmân hakîkatına karşı gelemeyenler, kitâbı yasaklatma gibi akıl dışı bir yolu seçmişlerdi.

Müellif (ra), Hüve Nüktesi’yle bugünkü radyo, televizyon, telsiz, telefon gibi âletler sâyesinde esmâ ve sıfat-ı ilahiyye’nin tecelliyâtını husûsan irâde-i ilahiyye’nin tecellîsini hava zerrelerinin yapmış oldukları vazîfelerle maddeten isbât ve tesbît ediyor. Zât-ı Zülcelâl’in esmâ ve sıfatının hava zerrâtındaki tecelliyâtını husûsan İrâde sıfatının tecellîsini istitârdan ayne’l-yakìn, belki hakka’l-yakìn derecesine çıkarıyor.

Hüve Nüktesi’ni tam anlayan bir mü’minin ilme’l-yakìn îmânı, evliyâların ayne’l-yakìn, belki hakka’l-yakìn îmânı mesâbesindedir. Zîrâ her bir hava zerresi içinde âlemdeki ses ve sûretler kaydedilmiştir. Radyo ve televizyon vâsıtasıyla o sesleri işitebiliyor ve o sûretleri görebiliyoruz. Demek o bir tek hava zerresi, Cenâb-ı Hakk’ın Semi’, Basîr, Mürîd, Alîm, Kadîr gibi bütün esmâsının tecelliyâtına mazhar olmuş ki, bu hârikà işler vücûda geliyor.

Hüve Nüktesi’ni mütâlea eden akl-ı müstakìm, kalb-i selîm sâhibi her ferd-i mü’min, Ellâhü Azîmü’ş-Şân’ın ef’âl, esmâ, sıfat ve şuûnâtının tecelliyâtını o hava zerresi içinde ve o hava vâsıtasıyla görülüp işitilebilen sûret ve şekillerde, ses ve lûgatlarda ayne’l-yakìn belki hakka’l-yakìn bir tarzda müşâhede edebilir.

Evet Hüve Nüktesi, îmânı ilme’l-yakìnden ayne’l-yakìn, belki hakka’l-yakìn mertebesine çıkaracak bir hâsiyete mâliktir. Zîrâ Müellif (ra), Hüve Nüktesiyle her bir hava zerresinde Ellâh’ın vücûb-u vücûd ve tevhîdini isbât etmiş; gaybî olan O Zât-ı Zülcelâl’in gizli esmâ ve sıfatının tecelliyâtını istitârdan bedâhete çıkarmış; bu hakìkatleri tam vâzıh ve mufassal bir sûrette müşâhede etmiş; böylece akıl ile kalbi, madde ile ma’nâyı birleştirerek ders vermiştir. Bunun için Hüve Nüktesi’ni hakkıyla anlayan bir mü’min, kazandığı tahkìkî îmân sâyesinde kabirde suâl-i münkereynin cevaplarına inşâallâh muktedir olur ve cevap olarak Hüve Nüktesi’ni okur, onlarla konuşup sohbet eder.

Şerhi yapılan 28. Lem’a’nın bir parçasında ise Kur’an harflerinin hususan mukattaât harflerinin sevâb-ı uhrevîsi olduğu gibi, izn-i İlâhî ile şifâ gibi dünyevî bir takım faydaları ve maddî te’sîrleri bulunduğu ve bu te’sîrât ve fâidelere hava unsurunun vâsıta olduğu îzâh edilmektedir.

Âlemin tılsımını çözmek için esrârlı bir şekilde ilhâm ile kaleme alınan bu Nûr Külliyâtı’nı okuyanlarda –haklı olarak– “Anlayamıyoruz” şikâyetinin olduğu da vâkidir. Bu şikâyetlere son verebilmek üzere Müellif (ra), eserlerinin “şerh, îzâh, tekmîl, tahşiye, neşr, ta’lîm, tanzîm, tertîb, tefsîr ve tashîh” iznini arkadan geleceklere zâten vermiştir.

"Sâhil-i selâmet olan Dârüsselâma Ümmet-i Muhammedi'yeyi (a.s.m.) çıkaran bir Sefine-i Rabbâniyede çalışan hademeleriz."

TPL_BACKTOTOP