بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

Bediüzzaman Said Nursî / Şerh: Molla Muhammed Ali Doğan

Ellah’ı inkâr cereyanlarının ortaya attığı bâtıl fikirleri çürüten eser. Bütün mahlûkatın;  sebepler vasıtasıyla, kendiliğinden veya tabiat tarafından vücuda getirildiği iddiaları, tevhid hakikatı karşısında çöküyor. Tabiat kanunları izah ediliyor.

Tabiat Risalesi’nde muhatab-ı aslî kafirdir, mü’min dolayısıyla dahildir. Çünkü Kur’an ekseriyetle

يَا أَيُّهَا النَّاسُ
“Ey İnsanlar” ve
يَا أَيُّهَا الْإِنسَانُ
“Ey İnsan” hitablarında muhatab-ı aslî kafirdir, mü’min dolayısıyla muhatabdır.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا
“Ey İman Edenler” hitabında ise asıl muhatab “mü’min”dir, kavl-i esahha göre kafir dolayısıyla dahildir. Zira İmam-ı Eş’arîye göre mü’min olmayanlar ibadet etmekle mükelleftirler ve ibadet etmedikleri için ayrıca ceza göreceklerdir. İmam-ı Maturidî’ye göre ise; mü’min olmayanlar, ibadetle mükellef değillerdir. Bu eserde müellifin üzerinde ehemmiyetle durduğu şu mesele ki, kafirlerin alem-i İslam içine soktukları ve ehl-i imanında bilmeyerek kullandıkları o dinsizlik kokan dehşetli kelimelerin mühim üç tanesi beyan ve izah edilmiştir: Esbab, sebepler bu şeyi icad ediyor. Kendi kendine teşekkül ediyor, şekilleniyor, kendi kendine oluyor, bitiyor. Tabiîdir, o şeyin tabiatı yani kanun ve kuvveleri iktiza edip öyle olmasını gerektirip icad ediyor. “Yarın falan işi yapacak mısın?” sualine verilen “Tabi, tabi” cevabı bu kabildendir. Zira bu cevabdaki “Tabi, tabi” kelimesi “Tabiî, tabiî” demektir. Yani “inşallah” denilmesi gerekirken, bunun yerine “Tabiatı gereği o işi yapacağım. Tabiatı bunu gerektirdiği için, benim işimde tabiatıyla olacak” manasını taşıyan ve küfür kokan o söz söylenmiş oluyor. Müellif (ra)’ın muhatab alıp almaması bakımından ehl-i felsefe iki kısımda mütalaa edilebilir; Birinci Kısım: Müellifin muhatab almadığı kısımdır. Bunlar da üç taifedir. Birinci Taife: Sofestaîlerdir ki, bunlar hem kendi vücudlarını, hem de kainatın vücudunu inkar ederler. Sofestaîler dahi üç kısımdır. (İndiye, İnadiyye ve La Edriyye) İkinci Taife: Abesiyyunlardır. Kainatın vücudunu kabul ettikleri halde, mevcudattaki san’at ve hikmeti kabul etmeyen ve kainatın vücudunu abes kabul edenlerdir. Üçüncü Taife: Alemin hâdis olduğunu kabul etmeyenlerdir. İkinci Kısım: Müellif (ra)’ın muhatab aldığı kısımdır. Bu kısımda üç taifedir. Birinci Taife: “Kainatı sebepler yarattı” diyenlerdir. Dehriyyun, Maddiyyun gibi. İkinci Taife: “Kainat kendi kendine olmuştur” diyenlerdir. Üçüncü Taife: “Kainatın varlığını tabiat iktiza edip yaratıyor” diyenlerdir. Tabiiyyun felsefesi gibi. Müellif (ra) Tabiat Risalesi’nde aklî ve naklî delillerle bu iki kısma Ellah’ın varlığını ve birliğini isbat ediyor. Evvela vecîz bir cümle ile her iki grubu ilmen susturuyor. “Her mevcud san’atlı ve hikmetli vücuda geliyor” cümlesindeki “san’atlı” kelimesiyle “muattıla” ya; “hikmetli” kelimesiyle de “müşriklere” cevap veriyor. Tabiatın iki vechi var: 1. Tabiat, min haysu hüve, yani madde ile memzuc olmaması itibariyle “vücud-u ilmîsi” vardır. 2. Madde ile mezc olması itibariyle de “arazi” bir “vücud-u haricisi” vardır. “cevherî” bir “vücud-u haricisi” yoktur. Demek madde ile mezc olmadan evvel “ilmî” bir vücuda sahib olan o kanun ve kuvveler, madde ile mezc olduktan sonra “arazî” bir vücud-u haricî sahibi olurlar.

Satın Almak İçin: Heybil.com

"Sâhil-i selâmet olan Dârüsselâma Ümmet-i Muhammedi'yeyi (a.s.m.) çıkaran bir Sefine-i Rabbâniyede çalışan hademeleriz."

TPL_BACKTOTOP